
Kaynak, Corbis /Getty Images
- Yazan, Mahmut Hamsici
- Unvan, BBC Türkçe
7 dakika önce
Jules Vernes’in “80 Günde Devr-i Alem” romanını yayımlamasından yaklaşık on yıl sonra bir İngiliz gezgin, dünyayı dolaşma hedefiyle yola çıktı.
Ancak Thomas Stevens seyahatini, Vernes’in kitabındaki karakterden farklı olarak tren ya da gemiyle değil bisikletle yapmaya karar verdi.
1884’te başlayan ve iki yıldan fazla süren yolculuğu Stevens’ı Osmanlı topraklarına da getirdi.
Seyahatin ardından “Around the World on a Bicycle” (Bisikletle Dünya Turu) adında bir kitap yazdı.
O dönem tüm dünyada büyük ilgi gören bu kitapta İstanbul’dan Ankara’ya, Yozgat’dan Erzurum’a uzanan rotasında gördüklerini detaylı bir şekilde anlatacaktı.
Bisikletle dünyayı dolaşan ilk kişi
İngiltere’de doğan Stevens, 1871’de henüz 17 yaşındayken ABD’ye yerleşti.
Sporcu değildi. Ama bisiklete ilgisi vardı.
Bisiklet sporu ile ilgili çalışmalar yapan Aydan Çelik’e göre bu yıllarda bisiklet “evriminine” devam ediyordu. Hâlâ bir spordan çok aristokratlar için bir hobi aracı konumundaydı.
Stevens ilk büyük seyahatlerinden birini 1884’te yaptı.
Kuzey Amerika’yı bir uçtan bir uca geçerek beş ayda San Francisco’dan Boston’a gitti.
Bir bisiklet dergisi bu seyahatin ardından Stevens’a sponsorluk önerince tüm dünyayı dolaşmaya karar verdi.
Aydan Çelik’e göre anılarına bakılırsa Stevens, bu seyahatinde, 1876 yılında at sırtında Anadolu’yu gezen ve gezi kitabı Batı’da çok ilgi gören İngiliz subay Fred Burnaby’den ilham aldı.

Kaynak, Prisma/UIG/Getty Images
Stevens, Nisan 1884’te Chicago’dan gemiyle İngiltere’ye yola çıktı.
Kıta Avrupası’na geçtikten sonra pedalla İstanbul’a kadar gitti.
Stevens’ın bisikleti günümüzdekilerden çok farklıydı.
Penny farthing (yüksek teker) adlı, ön tekerleğin epey büyük, arka tekerliğin küçük olduğu, ağır bir modeldi bu.
Yanında sadece iç çamaşırları, bir silah, bir çadır ve yedek lastik vardı.

Kaynak, Around the World on a Bicycle
Osmanlı topraklarına giriş
Stevens, Bulgaristan’dan sonra Edirne’de İstanbul Otel’de kalıyor.
Kitabında burada kahvaltıda yediği kuzu kızartmasını çok övüyor.
Sokaklarda karşılaştığı kabalıklar çevresinde toplanıp ona bisikletle gösteri yapması için tezahüratta bulunuyor.
Bunu ilerleyen günlerde Anadolu’da sık sık yaşayacak.
Hatta bazen kalabalıkların ısrarından bir işletmeci ya da o dönem toplumun güvenliği sağlamakla yükümlü bir zaptiyenin yardımıyla sıyrılacak.

Kaynak, Abdullah Freres/Buyenlarge/Getty Images
Marmara Denizi: ‘Kristal kadar berrak’
Marmara Denizi’ni ilk gördüğünde çok mutlu oluyor.
“Ilık dalgaların kristal kadar berrak” olduğunu yazıyor.
Denizde nasıl yüzdüğünü anlatırken “Hayatımda yaptığım en zevkli banyo oldu” diyor.
“Sevimli, küçük bir liman” diye tarif ettiği Silivri’yi de geride bırakıp bir yanda buğday tarlaları diğer yanda denizin olduğu bir manzarayı takip ediyor.
Kıyı hattında Rum balıkçı köylerini ve şarap üreticisi toplulukları görüyor.

Kaynak, Around the World on a Bicycle
Ramazan ayında İstanbul
Stevens 1885 yazında İstanbul’a ulaşıyor.
Galata Köprüsü’ne vardığında kalabalık “Bin, bin” diye bağırınca köprüyü bisikletle geçiyor.
Galata’da bir otelde kalıyor.
İstanbul’u dünyanın “en kozmopolit şehirlerinden biri” olarak tanımlıyor ve sokaklarda çeşit çeşit insanla ve giysiyle karşılaşılabileceğini yazıyor.
Şehir merkezinde akşamları kahvehanelerin önü dışında ara sokakların karanlık olduğunu, insanların ellerinde lambalarla yürüdüğünü görüyor.
Kadınların tramvay ve vapur gibi ulaşım araçlarındaki özel bölmelerde yaşmaklarını çıkarıp sigara içebildiklerini aktarıyor.
Boğaz gezisi sırasında büyükelçilerin Tarabya’daki yazlık evleri özellikle dikkatini çekiyor.

Kaynak, Around the World on a Bicycle
Şehirde dikkatini çeken şeylerden biri “Yangın var” diye bağırarak koşan tulumbacılar oluyor.
Bir rehberle gezdiği yerleri şöyle sıralıyor: “Ayasofya Camii, Binbirdirek Sarnıcı, Eski Eserler Müzesi (Arkeoloji), Giyim Müzesi, Sultan Mahmut’un türbesi, dünyaca ünlü Kapalı Çarşı, Yeni Cami, Galata Kulesi, Sultan Süleyman’ın türbesi.”
Vapurla Üsküdar’a geçip Rufai dervişlerinin ayinlerini izliyor.
Büyükada’da İstanbul’un zengin ailelerinin kaldığını yazıyor.
Stevens İstanbul’u Ramazan ayında geziyor. Minarelerin arasındaki mahyaları çok beğeniyor.
2. Abdülhamid’le karşılaşma
Stevens, dönemin padişahı 2. Abdülhamid’in alayına da denk geliyor. Hatta kısa süreliğine padişahı görüyor.
Çerkes süvariler, kadınların taşındığı arabalar, atlı muhafızlar, etraftaki tehlikeli şeyleri kontrol eden bir yaya ve atlı gruptan sonra Abdülhamid beliriyor.
Stevens bu anı, “Sadece bir anlık bakış da olsa padişahın yüzüne görme amacıma ulaştım” diye yazıyor.

Kaynak, ullstein bild via Getty Images
İzmir Körfezi’ne hayranlık
İstanbul gazeteleri onun Anadolu seyahatine Üsküdar’dan başlayacağını haberleştirince “eşkıyanın eline düşmemek için” önce İzmit’e gitmeye karar veriyor.
Vapurla, o dönem 13 bin kişinin yaşadığını söylediği İzmit’e gidiyor.
İzmit Körfezi’nin manzarasına hayran kalıyor:
“Beyaza boyanmış köyler akşam karanlığında öylesine şirin bir manzara oluşturuyor. ki sanırım boğazdan sonra bu kadar güzel bir yer görmedim.”
Yine yol üstündeki Sapanca Gölü’nü de çok beğeniyor.

Kaynak, Around the World on a Bicycle
Deve kervanları
Stevens, Anadolu yollarında kimi zaman çadırında, kimi zaman bir mağarada, kimi zaman han ve kervansaraylarda, kimi zaman köy evlerinde kalıyor.
Günümüzde hiç olmayan bazı şeylere de rastlıyor. Örneğin deva kervanlarına…
Ankara’da, Taraklı’da gördüğü iki katlı ve balkonlu evleri güzel buluyor.
Taraklı’yı anlatırken “İnanılmayacak kadar kısa süre içinde örtülü kadın grupları evlerin tepesinden beliriyor” diye yazıyor.
Kürtlerin kampında
İç Anadolu yollarında Kürt göçerlerin bir kamp yerine denk geliyor.
Topluluğun başında, nargile içen, ağırbaşlı bir şeyh var.
Kendisine sorulmadan önüne yemek konduğunu, yatağının yapıldığını yazıyor.
Şeyh, hizmetlilerin servisini sürekli kontrol ediyor.
Stevens şeyhin misafirperverliğinden etkileniyor.
Yoluna devam ederken Kürt kamplarına denk gelince kendi tabiriyle keyfi yerine geliyor.

Kaynak, Around the World on a Bicycle
Yozgat’ta Ermeni ailelerle
Yaklaşık 30 bin nüfuslu dediği Yozgat’ta Tiftikçioğlu adında bir ailenin konağında kalıyor.
Konağa vardığında insanlar ona kahve, vişne suyu ve sigara ikram etmek için yarışıyor.
Anlattığına göre kentte gezerken iki genç, bisikletine zorla binmek isteyince onlardan biriyle kavga ediyor. Zaptiyeler eşliğinde konağa geri dönüyor.
Burada Yozgatlı Ermenilerle de tanışıyor:
“Öğleden sonra geç saatte Yozgat’ın Ermeni papazı ile İngilizce konuşabilen bir Ermeni genç beni ziyaret ediyor. Hep birlikte şehirde gezintiye çıkıyoruz. Kayseri’deki Amerikalı misyonerlerin burada küçük bir kitabevi var ve papaz yanımda taşımam için bana kibarca İncil hediye ediyor.”
Yozgat’ta önemli bir Çerkez nüfusun olduğunu da yazıyor.
Çerkezlerle ilgili önyargılar
Stevens’ın en fazla önyargıyla yaklaştığı topluluğun Çerkesler olduğu anlaşılıyor.
Bunda, yol boyunca sürekli Çerkeslerle ilgili uyarılması da rol oynuyor.
Çerkezler, 1864 sürgünüyle Osmanlı topraklarına göçeli kısa bir süre olmuş.
Stevens pek çoğunun Kazak ceketleri giydiğini, göğüslerine iki sıra fişeklik dizdiğini, kalpak taktığını, çizme benzeri ayakkabıları olduğunu yazıyor.

Kaynak, Around the World on a Bicycle
Yozgat’tan ayrılırken karşılaştığı Çerkeslerin, “yoksulluklarına rağmen” çok güzel atlara binmeleri dikkatini çekiyor.
Ayrıca hem erkek hem de kadınlarının fiziklerini övüyor, yüzlerinde “korkusuz bir ifade bulunduğunu” yazıyor.
Yol boyunca tekrar tekrar Çerkeslerle karşılaşıyor.
Ama ona anlatıldığının aksine hiç birinin kendisine bir kötülük yapmıyor.
Yalnızca bir keresinde ona Rus olup olmadığını soruyorlar. İngiliz olduğunu söyleyince yoluna devam ediyor.
Sivas’tan Erzurum’a
Bir sonraki durak Sivas.
Stevens buranın Anadolu şehirleri içinde gümüş tel işleme konusundaki ününü özellikle anlatıyor.
Gümüşçülerin mahallesinde 20-30 dükkan olduğunu, önü açık küçük atölyelerde Ermeni gümüşçülerin çalıştığını söylüyor.
Kentte 400 öğrencisi olan bir misyoner okulunu da geziyor.
Ermeni köylülerin erkek ve kadın yan yana tarlalarda hararetli bir şekilde tahıl hasadı yaptığını, kadınların şarkı söylediğini yazıyor.

Kaynak, Around the World on a Bicycle
Erzincan’a giderken köylülerden meyve aldığını ama hiçbirinin parayı kabul etmediğini etkilenerek anlatıyor.
Kendisinin de bunun üzerine çocuklara harçlık verdiğini belirtiyor.
Anlattığına göre Erzincan yolunda iki kişi zorla para istiyor. Stevens silahını çekince bu kişiler kaçıyor.
Erzurum’da İngiliz konsolosluğuna uğrayıp kendisine gönderilmiş mektupları alıyor.
İran’a geçtiğinde Kürtlerin yoğun yaşadığı bir bölgeden şu izlenimleri yazacak:
“Gerçeği konuşmak gerekirse Kürtler İranlıları küçümserken Türklere hayranlık duyuyor.”

Kaynak, Around the World on a Bicycle
‘Oryantalizm etkisi’
Stevens Anadolu’yu hayranlıkla anlatmakla beraber döneme ait birçok klişeyi de kullanıyordu.
İnsanlar için sık sık “yarı medeni zihin”, “pis”, “cahil” diyordu.
Hatta Sivas’ı gezerken Ermeniler için de “Sözde Hıristiyan olmalarına rağmen ıslah edilmeye Müslüman komşularından daha fazla ihtiyaçları var” diye yazıyordu.
Yıllardır Stevens’ın Türkiye seyahati üzerine çalışmalar yapan Aydan Çelik’e göre zamanın birçok gezgini gibi Stevens da bir oryantalistti.
Stevens doğuya yönelik önyargılarını Asya seyahatinde de sürdürdü.
Ama bir yandan da insanların misafirperverliği gibi özelliklerini de övüyordu.
Amerikalı yazar Robert Isenberg, Stevens’ın bakışının zamanla değişmeye başladığı görüşünde:
“Elbette çok katı bir kültürel bakış açısıyla konuşuyor. Tipik bir Viktorya dönemi ölçütüne sahip. Ancak Tac Mahal’e geldiğinde onu gerçekten hayranlıkla izliyor, mimarisi ve sanatı onu çok etkiliyor ve bir kez olsun onu başka hiçbir şeyle karşılaştırmıyor. Onun büyüsüne kapılıyor.”

Kaynak, Keystone-France/Gamma-Rapho via Getty Images
Aydan Çelik, Stevens’ın tüm önyargılarına rağmen zekice tespitler yaptığını düşünüyor:
“Tahran’da dönemin İran şahı Nasireddin Şah’ın misafiri oluyor. İkinci Abdülhamid’i kastederek ‘Türklerin padişahı ne kadar kapalıysa İranlıların padişahı o kadar dışa dönüktü’ diye yazıyor. Ama o dışa dönüklük bir süre sonra Nasireddin Şah’ın suikastla öldürülmesi sonucunu da getiriyor.”
Yeni seyahatler için ilham verdi
Stevens, İran’dan sonra Afganistan’a doğru yola çıktı.
Ancak buraya girmesine izin verilmeyince gemiyle Hazar Denizi’ni geçip Bakü’ye, oradan da trenle Batum’a gitti.
Ardından gemiyle Hindistan’ın Kalküta kentine ulaştı.
Buradan da Hong Kong’a ve akabinde Çin’e vardı.
Seyahatinin son noktası Japonya’nın Yokohama limanıydı.
İki yıl sekiz ay süren yolculuğunu 1886’da burada tamamladı.
Kendi hesabına göre 13 bin 500 mil pedal çevirmişti.
Böylece bisikletle dünya turunu tamamlayan ilk insan oldu.
Seyahat notlarını önce bir dergide yayımladı sonra da 1887’de kitaplaştırdı.
İlerleyen yıllarda bir süre seyahatlerine devam etti.
Hatta atla Rusya’yı dolaşırken yazar Leo Tolstoy’yla tanıştı.
Ölümünden önce ise yıllarca Londra’daki ünlü Garrick Tiyatrosu’nu yönetti.

Kaynak, Sepia Times/Universal Images Group via Getty Images
Hayatı, onun gibi uzun seyahatlere çıkmak isteyenler için ilham kaynağı oldu.
Aydan Çelik bazı örnekler veriyor:
“Kısa süre sonra Amerikalı Frank Lenz, Stevens’ın rotasının tersini yapmak istiyor. Ama Anadolu’ya geldiğinde kayboluyor. Sonradan Erzurum’da, Hamidiye alaylarına bağlı bir aşiret reisi tarafından öldürüldüğü ortaya çıkıyor. Ondan sonra iki Amerikalı öğrenci olan Allen and Sachtleben bisikletle İstanbul’a geliyor. “
Çelik, “Bu insanlarda tırnak içinde bir tür espiyonaj durumu da olabilir” diyor.
Bilinen ilk Türkçe bisiklet seyahatnamesi ise Ahmet Tevfik adlı bir gazeteciye ait.
Çelik, Tevfik’in İstanbul’dan Bursa’ya bisikletle gidip “Velosipet ile Bir Cevelan” kitabını yazdığını aktarıyor ve ekliyor:
“Bildiğimiz ilk bisiklet seyehatnamesi ve bence Stevens’tan etkilenmiş olabilir.”
Çelik, Stevens’ın en önemli mirasının ise bisikletin popülerleşmesine büyük katkı yapması olduğunu düşünüyor.
Bunu bir nevi “bisiklet devrimi” olarak tarif ediyor.

