Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Bazı insanlar matematikte doğuştan mı kötü?

Kaynak, djedzura/Getty Images Haber
başını kitaba gömmüş oturan bir çocuk.

Kaynak, djedzura/Getty Images

    • Yazan, CrowdScience programı
    • Unvan, BBC Dünya Servisi
  • bir saat önce

Bir çiftçinin çiftliğinde üç tür hayvanı var. Üçü dışında hepsi koyun. Dördü dışında hepsi keçi ve beşi dışında hepsi at. Bu çiftçinin her bir türde kaç hayvanı var?

Bu soru kafanızı karıştırıyorsa, yalnız değilsiniz. Yanıt ise bir at, iki keçi ve üç koyun.

Peki matematik bazılarına çok kolay gelirken diğerleri neden sorun yaşıyor?

Genetik yapımız bunda rol oynayabilir ama biyoloji, psikoloji ve çevre karışımından oluşan çok daha büyük bir bulmacanın bir parçası.

İkizler üzerindeki araştırmalar

Londra’daki Goldsmiths Üniversitesi’nden genetik ve psikoloji uzmanı Prof. Yulia Kovas insanlardaki matematik kabiliyeti farkı üzerine çalışıyor.

Kovas, 10 bin tek ve çift yumurta ikizinin doğumdan itibaren izlendiği ve öğrenme kabiliyetlerinde genetik ve çevresel faktörlerin nasıl rol oynadığı üzerine yapılan geniş kapsamlı bir çalışmaya katıldı:

“Tek yumurta ikizleri tüm psikolojik özelliklerde çift yumurta ikizlerine kıyasla birbirlerine daha benzer.

“Yani matematik kabiliyeti konusunda birbirlerine daha çok benziyorlar ve bu da ev ortamının bu farklılıkları açıklamadığını gösteriyor. Genler rol oynuyormuş gibi görünüyor”.

Prof. Kovas’a göre orta öğrenimde ve yetişkinlikte matematik öğrenimi ve kabiliyetinde genler % 50 ila 60 civarında rol oynuyor.

“Bu, genlerin ve çevrenin her ikisinin de önemli olduğu fikrini destekliyor” diye ekliyor.

Çevre faktörü

Yaşadığımız çevrede maruz kaldıklarımız da önemli.

Ve burada konu sadece okulumuzun ne kadar iyi olduğu ya da ödevlerimizi yaparken ne kadar yardım aldığımız da değil.

Prof. Kovas’a göre radyoda duyduğumuz bir şey gibi “rastgele” şeyler de ilgi alanımızı değiştirebiliyor.

Ancak bazı genetik özelliklerin de belirli şeylere maruz kalmamızı beraberinde getirebileceğini vurguluyor.

Herkes uzman bir matematikçi değil ama iyi haber şu ki İngiltere’deki Loughborough Üniversitesi’nde matematik kavrama üzerine çalışan Dr. Iro Xenidou-Dervou’ya göre herkes matematik kabiliyetini geliştirebilir.

Hesap ve matematik kabiliyetlerimizi geliştirmekte düşüncelerimizin, inançlarımızın ve duygularımızın önemli bir rol oynadığını vurguluyor.

Dr Xenidou-Dervou, “matematik kaygısının” performansı etkileyebileceğini ve gelişmek isteyenlerin bunu yapabileceklerine inanmalarının önemli olduğunu söylüyor.

‘Matematik kaygısı’

Matematikte kötü olduğunuzun söylenmesinin ya da bir sınavdan sınıf arkadaşlarınızdan düşük not almanın kaygı dolu düşüncelerle dolu bir “kısırdöngü” yarattığını söylüyor.

“Matematikte başarısız olma kaygısı, matematikten uzak durmaya neden olabilir ve bu da daha sonra kötü performansa yol açar. Bütün bunlar da matematik kaygısını daha da artırır.”

Ve bu durum da düşünmenin gerçekleştiği çalışma hafızamıza yük binmesine neden oluyor.

Dr Xenidou-Dervou “Kaygıda yaşanan şey, bu olumsuz, kaygılı düşüncelerin çalışma hafızamızdaki değerli boşluğun büyük kısmını alması. Sonuçta da elinizdeki problemi çözmek için size çok az yer kalması” diye açıklıyor.

Doğuştan gelen matematik hissi

University College London’dan Prof. Brian Butterworth, bilişsel nöropsikoloji alanında çalışıyor.

Araştırmaları insanlarda numaralara karşı doğuştan anlayış olduğunu gösteriyor. Saymayı hiç öğrenmemiş çocuklarda bile.

Fakat bazılarında “bu doğuştan gelen mekanizmanın pek iyi işlemediğini” vurguluyor.

Diskalkuli, numaraları ve miktarları anlama alanındaki bir öğrenme bozukluğu.

Prof. Butterworth’a göre disleksi kadar yaygın ve insanların % 5 kadarını etkiliyor.

Diskalkulisi olanlar, beş kere sekiz ya da altı artı 16 gibi aritmetik hesapları yapmakta zorlanıyorlar.

Prof. Butterworth ve ekibi çocuklara, özellikle de diskalkulisi bulananlara yardımcı olan bir oyun geliştirdi.

Ancak uzun vadede bu tür müdahelelerin neler yapabileceği konusunda netlik olmadığını vurguluyor.

“Yapmanız gereken erken yaşta müdahale etmek ve bu çocukların sonraki birkaç yılda nasıl geliştiklerini izlemek” diyor.

Peki, matematiki diğer derslerden ayıran ne?

Dr. Xenidou-Dervou matematik öğrenmeyi “tuğlalarla zihinsel bir duvar örmeye” benzetiyor ve daha üst düzeylere gelebilmek için sağlam bir temel gerektiğini söylüyor.

“Matematikte tuğlaları atlayamazsınız. Mesela tarihte belirli bir konuyu iyi bilmiyor olabilirsiniz ve bu sorun olmaz. Fakat matematikte bunu yapamazsınız.”

Dünya genelinden alınan dersler

Prof. Kovas farklı ülkelerden15 yaşındaki öğrencilerin matematik, okuma ve bilim alanında kazandıkları bilgi ve becerileri değerlendiren Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) testinin 2000’li yılların başlarındaki sonuçlarına dikkat çekiyor.

Çin'de lise öğrencileri sınıflarında.

Kaynak, AFP via Getty Images

Fotoğraf altı yazısı, Çin, 2000’li yılların başında PISA sınavlarında başlıca ülkelerden biriydi.

“Uluslararası sıralamanın başlarında Çinli öğrenciler, bazı diğer Doğu Asya ülkeleri ve Finlandiya var. Ayrıca Finlandiya bir tür Avrupa paradoksu olarak yaftalandı çünkü Doğu Asya ülkeleri arasındaydı” diyor.

Peki, daha iyi bir performans için bu ülkelerden öğrenebileceğimiz şeyler var mı?

Çin’deki Jiangxi Normal Üniversitesi’nden matematik eğitimi doçenti Zhenzhen Miao, Çin’deki matematik öğretiminin “temel bilgiler, temel kabiliyetler, temel matematik deneyimleri ve temel matematik düşüncesine” odaklandığını anlatıyor.

Miao öğretmenlerin ve eğitimin ülkede “saygı gördüğünü”, öğretmenlerin günde bir ya da iki saat ders verdiğini ve derslerine hazırlanmak ve ince ayarlamaları yapmak için zamanları olduğunu belirtiyor.

Finlandiya’daki Turku Üniversitesi’nden ekonomik sosyoloji profesörü Pekka Räsänen de ülkedeki matematik eğitiminin de temellere odaklandığını söylüyor.

“Finlandiya’daki eğitim sisteminde ana felsefe herkesin temel kabiliyetleri öğrenmesini garanti altına almak” diyor.

Prof Räsänen Finlandiya’daki öğretmenlerin beş yıl akademik eğitim aldığını ve öğretmenlerin gördüğü “saygı” sayesinde öğretmenlik eğitimindeki her bir kontenjana 10 kişinin başvurduğunu vurguluyor.

Reklamı Geç