Güncelleme 57 dakika önce
Türkiye’de son haftalarda üst üste yaşanan gelişmeler, “Yeni bir çözüm süreci mi başlıyor?” sorusunu gündeme taşıdı.
Çözüm süreci ile 2013-2015 yılları arasındaki dönemde yaşananlar kastediliyor.
Bu dönemde, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) bünyesinde süreci inceleyen bir komisyon kurulmuştu.
Toplumsal barış yollarının araştırılması ve çözüm sürecinin değerlendirilmesi amacıyla kurulan meclis araştırma komisyonu, kısa süreli çalışmasının ardından kapsamlı bir rapor hazırlamıştı.
Belgenin ismi “Toplumsal Barış Yollarının Araştırılması ve Çözüm Sürecinin Değerlendirilmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Raporu” idi.
Raporda, “çözüm süreci değerlendiriliyor, sorun ve çözüm ele alınıyor, sorun ve çözümde öne çıkan alanların belirlenmesi hedefleniyor ve nihai olarak bir değerlendirme” yapılıyordu.
Peki bu raporda neler vardı ve süreçle ilgili hangi sonuçlara ulaşılmıştı?
Komisyon nasıl ve neden kuruldu?
Raporu hazırlayan komisyonun kuruluş kararı 9 Nisan 2013’te, yani çözüm sürecinin ilk dönemlerinde alındı.
Komisyonun kuruluş gerekçeleri arasında, “meselenin sadece güvenlik eksenli politikalarla çözülemeyeceği, sorunun demokratik ilkeler etrafında çözülmesi için çaba sarf edilmesi, sorunun çözümü için meclis bünyesinde oluşturulacak bir komisyonun acilen çözüm yolları araması ve demokratik siyaset kanallarını işletmek için harekete geçmesi” vardı.
Meclisin çözüm sürecinde rol alması hedefleniyordu.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) komisyona üye vermedi.
17 üyesi olan komisyonun milletvekili üyelerinden 10’u Adalet ve Kalkınma Partisi, biri ise bugünkü Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (DEM Parti) öncüllerinden Barış ve Demokrasi Partisi’nden (BDP) belirlendi.
AKP’li milletvekilleri arasında Yalçın Akdoğan, Mehmet Naci Bostancı gibi isimler vardı.
Komisyonda bazı uzmanlar da görevlendirildi.
Dönemin Mülkiye başmüfettişlerinden Cem Toker ve İsmail Çataklı bu isimler arasındaydı.
Komisyon, görev süresince 24 toplantı gerçekleştirdi. Ayrıca 43 uzman ismi dinledi.
Geçen hafta yerine kayyum atanan ve tutuklanan eski Esenyurt belediye başkanı, o dönem akademisyen olan Prof. Dr. Ahmet Özer de dinlenen isimler arasındaydı.
Rapordaki ifadelere göre Özer, komisyona bir sunum yaptı.
Özel’in raporun farklı bölümlerde görüşlerine yer verildi.
23 Haziran 2019’daki yenilenen İstanbul seçimleri öncesi İmralı Adası’na gidip Abdullah Öcalan ile görüşen ve Öcalan’ın seçimlerde “üçüncü yolu” savunan mektubunu kamuoyuyla paylaşan akademisyen Ali Kemal Özcan da yine görüşlerine başvurulan isimlerden biriydi.
Komisyon ayrıca farlı şehirlerde toplam 129 konuğu dinledi.
Dinlenenler arasında çatışmalar sırasında yaşamını yitiren asker, polis ve PKK’lıların aileleri de vardı.
Bütün bu çalışmaların sonunda komisyon bir rapor hazırladı.
Komisyon başkanı, dönemin AKP milletvekili Naci Bostancı, raporu 2 Aralık 2013’te bir basın toplantısıyla kamuoyuyla paylaştı ve TBMM Başkanlığı’na sundu.
Raporda sorunun nedenleri nasıl tanımladı?
Komisyon, raporun giriş bölümünde, 1980’lerde başlayan çatışma süreciyle ilgili sorunun tarif için net bir tanım kullanmadı.
Bununla birlikte meselenin “bir kimlik, kültür ve şiddet sorunu olduğu” değerlendirmesi yapıldı.
Sorunun nedeni olarak ise Türkiye Cumhuriyeti’nin politikalarına işaret edildi:
“Sorununun geri planında iktisadi, sosyolojik, siyasi ve psikolojik birçok neden olmakla birlikte, temelde Cumhuriyet’in homojen bir ulus yaratma çabası olduğu açıktır. Cumhuriyet’in ‘etno-seküler’ bir ideolojik formasyona evrilmesi, bir yandan birlik ve beraberliği sağlama potansiyeli taşıyan moral değerleri zayıflatırken diğer yandan karşı milliyetçiliği tetiklemiştir.
“Bu süreçte, ‘tek tip ve problemsiz’ bir ulus yaratma projesi, karşılaştığı sorunları güvenlikçi bir bakış açısıyla ele almakta ısrar etmiş ve bugünkü noktaya varılmıştır.”
Sorunun siyasete etkisiyle ilgili kısımda, “Özellikle güvenlikçi bakışı temsil eden unsurlar, sürekli olarak PKK sorunu üzerinden sivil siyasetteki güçlerini ve etkilerini devam ettirmişlerdir” yorumu yapıldı.
MHP’ye ‘güvenlikçi yaklaşım’ eleştirisi
Raporda siyasi partilerin konuya yaklaşımlarını ele alan bir bölüm de bulunuyor.
Bu bölümde değerlendirmesi yapılan partilerden biri de MHP.
MHP için “soruna güvenlikçi yaklaşım” eleştirisi yapılıyor:
“MHP, meseleyi ‘terör ve güvenlik’ sorunu olarak ele almayı tercih etmiştir. (…) MHP’nin bilinen tek çalışması, Milliyetçi Çalışma Partisi döneminde hazırlanan ‘Doğu ve Güneydoğu Anadolu Meselesi’ isimli rapordur. Raporda ‘Kürtlerin, Türk soyundan geldiği’, Kürt diye bir etnisitenin ve Kürtçe diye bir dilin olmadığı, Osmanlıcanın bir türevi olduğu dile getirilmiştir. Bu minvalde sorunu tamamen güvenlikçi bir yaklaşımla tarif eden bir perspektif benimsenmiştir.”
‘Silahsızlandırmada aceleci davranışlardan kaçınmalı’
Raporun bir bölümünde dünyadaki çözüm süreci örnekleri ele alınıyor.
Bu bölümde Kuzey İrlanda, Bask sorunu, Tamil sorunu, Kolombiya alt başlıkları yer alıyor. Yine El Salvador, Guatemala, Güney Afrika, Tacikistan, Sierra Leone, Sudan’ın güneyi, Burundi, Endonezya (Açe) ve Nepal’e de değiniliyor.
Uluslararası deneyimlerden çıkarılacak dersler aktarılırken, “’Çözüm zaman alır’ ifadesi barışçıl çözümlerden çıkartılabilecek en somut derslerden biridir” ifadesi kullanılıyor.
Rapordaki, “Terör ve şiddetin durması, silahsızlandırma” başlıklı bölümde, silahsızlandırma konusunda aceleci olmamak gerektiği vurgulanıyor:
“Silahsızlandırmanın zaman alacağı dikkate alınarak aceleci davranışlardan kaçınılması, sabırlı hareket edilmesi ve bu süreci engelleyebilecek yaklaşımlara karşı dikkatli olunması gerektiği değerlendirilmiştir.”
Raporun 11. bölümünde, 2002-2013 yılları arasında, yani AKP hükümetleri döneminde, Türkiye’de demokratikleşme yolunda önemli adımlar atıldığı savunuluyor.
Bunların çözüm sürecinin de önünü açtığı yorumu yapılıyor:
“Özellikle 2002 yılından sonra demokratikleşme, insan hakları ve hukuk devleti alanında atılan adımlar ve Türkiye’nin siyaset, ekonomi ve toplumsal yaşamındaki önce normalleşme sonra da gelişme trendi yakalanması, aslında çözüm sürecine giden kapıyı ardına kadar açan önemli gelişmeler olmuştur.”
Raporun sonuç bölümünde neler var?
Raporun en kritik bölümü ise 42 maddelik bir öneri listesinin bulunduğu sonuç bölümü.
Bu maddelerden birinde sürecin kısa süreli olmayacağı vurgusu yapılıyor:
“Çözüm; çok kısa sürede, bir anda veya bugünden yarına elde edilebilecek bir sonuç değil, birbiriyle bağlantılı gelişmeleri ve süreçleri içeren bir süreçler bütünüdür. Bu nedenle çözüm sürecine çok kısa bir ömür biçerek her şeyin bir anda çözülmesini beklemek, sürece haksızlık olacaktır. (…) Çözüm sürecini çok kısa ömürlere hapsetmemek gerekmektedir.”
Ayrıca sürecin inişli çıkışlı olacağı da değerlendiriliyor:
“Sürecin bazen tahmin edilemeyecek bazen de bağlantısız olaylar nedeniyle inişli ve çıkışlı bir devinim ya da ivmeyle hareket edebileceği, barışa, diyaloğa ve hoşgörüye akan nehrin zaman zaman ve belli yerlerde ters akıntılara maruz kalabileceği unutulmamalıdır.”
Bir diğer maddede bazı konuların ancak ilerleyen aşamalarda çözülebileceği belirtiliyor:
“Hassas, orta ve uzun vadede çözüme kavuşabilecek hususları baştan çözümün ilerlemesine şart hususlar olarak ileri sürmenin çözümsüzlüğe hizmet etmekten başka bir işe yaramayacağı dikkate alınmalıdır.”
Başka bir maddede de dış dinamiklerin süreci olumsuz etkileme ihtimaline karşı uyarı yapılıyor:
“Sürece etki eden sınırlarımızı aşan dış dinamiklerin süreci olumsuz etkilememesi ve olumsuz yönlendirmemesi için bilinçli olunmalı ve azami hassasiyet gösterilmeli, ulus aşan etmenlerin sürecin başarısızlığa uğraması yönünde yarattığı ya da yaratabileceği riskler hususunda hem öngörülü, hem de reaktif adımlar atılmalıdır.”
Komisyonda tartışma ve ‘alternatif rapor’
O dönem BDP bu raporu eleştirdi.
Parti, alternatif bir rapor hazırlayarak TBMM Başkanlığı’na ve komisyona sundu.
BDP, rapor yazım sürecinde partinin “temel politik hassasiyetleri ve görüşlerinin dikkate alınmadığını” söyledi.
BDP, “komisyonun raporunun hemen hemen her yerinde soruna değinmesine rağmen soruna bir isim konmadığı, Kürt sorunu deme cesaretinin gösterilmediği” eleştirisini yöneltti.
Raporun ortaya koyduğu tarihsel arka planı da eleştiren BDP’liler, “raporun Kürt sorununun ana kaynağını tek parti dönemi uygulamaları ve 12 Eylül rejimi olarak gösterdiğini ancak sorunun tarihsel kökenlerinin Osmanlı İmparatorluğu’nun merkezileşme çabalarının başladığı döneme kadar uzandığını, ayrıca AKP sonrası dönemin bir demokratik reformlar dönemi olarak sunulmasının yanlış olduğunu” savundu.
Bu ikinci raporda, komisyonun “hükümet ile Abdullah Öcalan arasında yapılan mutabakat sonucu kurulduğu” da öne sürüldü.
BDP’nin raporunun sonuç bölümünde, “Abdullah Öcalan’ın bütün koşullarının müzakereleri yürütecek şekilde iyileştirilip yeniden düzenlenmesi gerekir” ifadesi yer alıyor.
Raporda BDP’liler, “parti olarak komisyona önermelerine rağmen Öcalan ile görüşülmediğini, bunun yetersizlik olduğunu” belirtiyor.
“Öcalan’ın siyaset yapma hakkının sağlanmasının yasal koşullarının acilen oluşturulması gerektiğini” savunuyorlar.
Sonuç bölümündeki başka bir maddede, “Demokratik siyasal mücadele koşulları sağlandıktan sonra bütün silahlı güçlerin siyasal yaşama dahil olmasının koşulları yaratılmalı” ifadesi kullanılıyor.
Ayrıca, “Hakikatleri Araştırma ve Yüzleşme Komisyonları” kurulması gerektiği de savunuluyor.
Bu iki rapora günümüzde açık internet kaynakları üzerinden de erişilebiliyor.