Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Lübnan’daki çağrı cihazı saldırısının yıldönümü: O gün neler yaşandı?

Kaynak, Supplied Fotoğraf altı
Gözlerini kapatan güneş gözlüğü takan ve elini yüzüne doğru kaldıran Nayfe. El başparmağı hasarlı ve iki parmağı neredeyse tamamen yok. Yüzü ve burnu yara izleriyle dolu ve hasarlı.

Kaynak, Supplied

Fotoğraf altı yazısı, Nayfe’nin elleri, yüzü ve gözleri çağrı cihazı saldırısında ciddi şekilde hasar gördü

    • Yazan, Carine Torbey
    • Unvan, BBC News Arapça Servisi
  • 4 dakika önce

Nayfe güneş gözlüğü takıyor ama güneş ışığından korumak için değil, ziyaretçilerin gözlerinin yerinde duran çukurları görmesini engellemek için.

Gözlerinin beyaz kısımları olan skleranın gittiğini söyleyen Nayfe, “Retina ve korneayı beyne bağlayan sinirler tamamen yok oldu” diyor.

İsrail’in Lübnan’daki ölümcül çağrı cihazı saldırısından bir yıl sonra BBC, hem yaralananlarla hem de hükümet yetkilileri ile konuştu.

Bazı hak savunucu örgütler bu saldırının savaş suçu teşkil edebileceğini söylüyordu.

Nayfe’nin oturma odasının ortasında, saldırıdan önceki bir fotoğrafı bulunuyor.

Fotoğrafta koyu renkli gözleri ve kaşları dikkat çekiyor. Utangaç bir şekilde gülümsüyor.

Sol elinin kavuşmuş haldeki parmaklarıyla omzundaki bir çantayı tutuyor. Ama o parmaklar artık yok.

Yara izleriyle dolu yüzünün şekli öylesine bozulmuştu ki fotoğraftakinin o olduğunu annesi doğruluyor.

Rafta Nayfe'nin çerçeveli bir fotoğrafı var, kameraya doğru bakıyor.
Fotoğraf altı yazısı, Nayfe, çağrı cihazı saldırısından önce çekilmiş bir fotoğrafı

29 yaşındaki Nayfe için 17 Eylül, sıradan bir gün gibi başlamıştı. Ta ki Lübnan’ın dört bir yanında insanların ellerindeki çağrı cihazları aniden patlamaya başlayana kadar.

Ertesi gün, benzer bir saldırıda bu kez telsizler patlamaya başladı.

Bu iki olayda çocuklar da dahil olmak üzere en az 37 kişi hayatını kaybetti.

Aralarında sivillerin de bulunduğu yaklaşık 3 bin kişi ağır yaralandı.

Nayfe de ağır yaralananlardan biri oldu.

Beyrut’un hemen dışındaki Saint George Hastanesi’nde, Hizbullah yapılanmasına bağlı bir sağlıkçı olarak çalışıyordu.

İsrail saldırısının hedefi Hizbullah’tı.

O gün saat 15.00 civarında Nayfe, hastanenin temizlik ve dezenfeksiyon bölümündeki nöbetine yeni başlamıştı.

“İşim hastanedeki tüm servislerle çalışmayı gerektiriyordu, sadece belirli bir yerde değil” diye anlatıyor:

“Bu yüzden birinin bana ihtiyacı olduğunda beni çağırırlardı.”

Nayfe, görev başındayken çağrı cihazını her zaman yanında taşırdı.

Göreve başlayalı henüz dört ay olmuştu ve sadece 20 gün önce yeni bir yedek çağrı cihazı verilmişti.

Cihaz bir anda durmadan bip sesi çıkarmaya başladı.

Nayfe, normalde çağrı cihazına araması için bir numara geldiğini anlatıyor:

“En yakın sabit telefona gidip onları arardım ve ‘Biz şu şu departmandayız ve birine ihtiyacımız var’ derlerdi.”

Nayfe çağrı cihazını kontrol etti ama ekran alışılmadık derecede karanlıktı.

Bu yüzden mesajı okumak için cihazı gözlerine iyice yaklaştırdı. Cihaz patlayıp hayatını tamamen değiştirmeden önce gördüğü son şey buydu.

Nayfe'nin elleri kucağında duruyor, birinin iki parmağı neredeyse tamamen eksik, diğerinin ise hiç parmağı yok gibi görünüyor
Fotoğraf altı yazısı, Nayfe’nin elleri de çağrı cihazı saldırısında ciddi şekilde yaralandı

Aynı zamanda Lübnan ve Suriye’nin farklı bölgelerinde binlerce çağrı cihazı da patlamaya başladı.

Bu cihazların hepsi, ABD, İngiltere ve diğer birçok ülke tarafından terör örgütü olarak tanımlanan Hizbullah tarafından satın alınmıştı.

Lübnan’daki en güçlü yapılardan biri olan Hizbullah, 2022’deki son genel seçimlerde diğer tüm partilerden daha fazla oy aldı.

Çağrı cihazları hem Hizbullah savaşçılarına hem de sağlık ve sosyal kurum çalışanlarına dağıtılmıştı.

Hizbullah, uzun zamandır herhangi bir hükümet denetimi olmadan, resmi olmayan kanalları kullanarak Lübnan’a ekipman, malzeme ve silah ithal edebiliyordu.

Bubi tuzaklı çağrı cihazları da ülkeye böyle geldi.

İnsanların üzerindeki çağrı cihazları süpermarketler, hastaneler veya sokakta yürürken patladı.

Patlamalar binlerce kişiyi etkiledi; ölümlere, yaralanmalara ve sakat kalmaya neden oldu.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, iki ay sonra İsrail basınına verdiği demeçte, saldırıdan sorumlu olduklarını kabul etti.

Hükümet, saldırının yasallığı konusunda kamuoyuna açıklama yapmadı ve yorum taleplerine de yanıt vermedi.

İki eski üst düzey İsrail istihbarat görevlisi daha sonra ABD’deki haber kanalı CBS’e yaptığı açıklamada, çağrı cihazlarına bubi tuzakları kurulduğunu söyledi. Biri Macaristan’da olmak üzere paravan şirketler aracılığıyla Hizbullah’a satıldığını anlattılar.

Ayrıca, telsizlere patlayıcı yerleştirme operasyonunun saldırıdan 10 yıl önce başladığını da iddia ettiler.

Bir ambulans, askeri üniformalı ve saldırı tüfeği taşıyan bir adamın yanından geçerek kalabalık bir caddede ilerliyor

Kaynak, Houssam Shbaro/Anadolu via Getty Images

Fotoğraf altı yazısı, Çağrı cihazı saldırısı Lübnan genelinde paniğe neden oldu (17 Eylül 2024)

Patlamalar başlamadan hemen önce, Lübnan kabine toplantısı başlamak üzereydi.

Dönemin başbakanı Necip Mikati de dahil olmak üzere bakanlar, çağrı cihazı saldırısıyla ilgili uyarılar almaya başladıklarında başbakanlıktaydılar.

Kabine üyeleri arasında seçilmiş Hizbullah üyesi bakanlar da vardı.

Bunlardan biri, dönemin İçişleri Bakanı Bassam Mevlevi’nin hemen yanında oturuyordu.

Mevlavi, salonda bulunan Hizbullah bakanlarından herhangi birinin, çağrı cihazı korkusuyla panik olup olmadığı sorulduğunda, bu iddiayı belli belirsiz bir kahkaha atarak reddediyor.

“Hizbullah’ın bakanlarına çağrı cihazı olup olmadığını soran olduğunu sanmıyorum” diyor.

Aslında muhtemelen hiçbir fikri yoktu.

Mevlavi, o gün basına yaptığı ilk açıklamada, olayların ne kadar hızlı geliştiğini anlattı.

Güvenlik güçleri arasında bile yaşananların yarattığı dehşeti dile getirdi.

Telsiz saldırılarının ardından, kendi kullandıkları cihazların da risk altında olabileceği ihtimaline karşı, bunları kullanmayı bıraktılar.

Mevlavi, Lübnan’ın resmi güvenlik güçleri arasında bile kullanılan cihazlar konusunda şüphe yaşandığını kabul ediyor:

“İçişleri Bakanlığı’ndaki personelimiz ve görevlilerimiz bile saldırıları takip eden iki gün içinde bazı önlemler aldı.”

Ülkenin en üst düzey güvenlik yetkililerinin bile sızıntının ne kadar derin olduğunu o noktada bilmediği açıktı.

Saldırılar yaygın bir şekilde kınandı ve bir grup BM insan hakları uzmanı, bu saldırları uluslararası hukukun “korkunç sekilde” ihlali olarak nitelendirdi.

Hak örgütleri halen bağımsız bir uluslararası soruşturma komisyonu kurulması çağrısında bulunuyor.

İnsan Hakları İzleme Örgütü’nden Ramzi Kaiss, “Saldırılar savaş suçu teşkil edebilir” diyor.

Kaiss bu saldırıların hukuksuz şekilde “ayrım gözetmediğine” işaret ediyor, uluslararası insan hakları hukuku da benzer gerekçeyle bubi tuzaklı cihazların kullanımını yasaklıyor.

Kaiss, patlamaların eş zamanlı olması nedeniyle, çağrı cihazları infilak ettiği sırada hedeflenen kişinin elinde olduğundan emin olmanın mümkün olmayacağını da ekliyor.

“Çağrı cihazı taşıyan çocuklar da yaralandı ve hayatlarını kaybetti. Bunlar arasında sağlık çalışanları da vardı” diyor.

Geçen yılın Nisan ayında, Lübnan hükümeti, ülkenin dışişleri bakanlığına, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) başvuru talimatı verdi.

Bu başvuruda, 7 Ekim 2023’ten bu yana Lübnan topraklarında işlendiği iddia edilen savaş suçlarının soruşturulması ve kovuşturulması yetkisi veriliyordu.

Lübnan, UCM üyesi değil ancak talep üzerine mahkemeye belirli bir dönemde ilgili suçları soruşturma ve kovuşturma yetkisi verilebiliyor.

Ancak bu karar daha sonra herhangi bir gerekçe gösterilmeden iptal edildi.

Hükümetin farklı kanatlardan gelen baskılara boyun eğdiği düşünülüyor. UCM’ye sağlanacak soruşturma yetkisiyle, incelenmesi istemeyecek konuların da araştırma konusu olabileceğinden endişe duyulduğuna inanılıyor.

Çağrı cihazı saldırısı sırasında Lübnan’da, 7 Ekim sonrası gerginliğe bağlı şekilde, Hizbullah ve İsrail arasında düşük yoğunluklu bir çatışma vardı.

Bir göz doktorunun anlattıkları

Çağrı cihazı saldırısı, çatışmaların dramatik bir şekilde tırmanacağının sinyaliydi.

Bakan Mevlavi, “Lübnan’daki savaşın daha şiddetli bir aşamaya geçmek üzere olduğuna dair göstergeler açıktı” diyor.

O gece, ülke genelindeki hastanelerde yaşananlar neredeyse kıyamet senaryosu gibiydi.

Doktorlar, yaralılara acil müdahalelerde bulunmak için saatlerce, hatta bazen günlerce çalıştılar.

Lübnan'dan bir hastanede tedavi gören bir çağrı cihazı saldırısı yaralısının fotoğrafı, yandan görünüyor ve gözünde bir sargı bezi var, parmaklarından bazılarını da kaybettiği anlaşılıyor

Kaynak, Reuters

Fotoğraf altı yazısı, 20 Eylül 2024: Lübnan’ın Sidon kentindeki Sidon Devlet Hastanesi’nde tedavi gören bir çağrı cihazı saldırısı yaralısı

O saldırının ertesi günü deneyimli bir göz doktoru olan Dr. Elias Warrak ile konuştuk.

Bir gecede, kariyeri boyunca gördüğünden daha fazla göz alma ameliyatı yaptığını söyledi:

“Hastaların çoğu yirmili yaşlarında genç erkeklerdi ve bazı durumlarda iki gözü de çıkarmak zorunda kaldım. Hayatımda böyle bir şey yaşamadım.”

BM’ye göre saldırıda yaklaşık 500 kişi ciddi şekilde gözlerinden yaralandı.

Nayfe, Lübnan genelinde olup bitenlerden habersizdi.

Saldırıdan sonraki yaklaşık 10 gün boyunca Saint George Hastanesi’nde sakinleştiriciyle uyutuldu.

Uyandığında kısmi hafıza kaybı yaşadı.

Saldırıdan hemen önceki döneme ait anılarını hatırlaması aylar sürdü. Tedavisi uzun ve sancılı oldu.

“Yaralılar Vakfı” adlı bir Hizbullah vakfı, ihtiyaç duyduğu ameliyatları, terapiyi ve ruh sağlığı desteğinin masraflarını karşılıyor.

Nayfe, Lübnan’daki birçok Şii gibi Hizbullah’ı destekliyor.

Bilgisayar programcılığı ve muhasebe sertifikalarına da sahip bir psikolog olan Nayfe, uzun süren iş arayışının ardından hastanede iş bulmuştu.

Lübnan’ın ekonomik sorunları, birçok gencin iş bulmakta zorlanmasına neden oluyor.

Şimdi günlerini ameliyatlar arasında bekleyerek geçiriyor.

Annesi, çoğunlukla yaşadığı evde ona yardım ediyor. Nayfe, terapi sayesinde muazzam bir ilerleme kaydettiğini söylüyor.

Çektiği acılara rağmen hâlâ sıcak ve sevimli bir şekilde gülümseyebiliyor. Zaman zaman spontane kahkahalar atıyor.

Çalıştığı hastanede çağrı cihazlarının hâlâ kullanılıp kullanılmadığını sorulduğumuzda kahkaha atıyor.

“Hayır. Kullansalardı bir düşünün” diyor sesli gülerek.

Onu ayakta tutanın ne olduğunu sorduğumuzda hemen “İnanç” diye yanıtlıyor.

Reklamı Geç